19 Mayıs 2007 FIRTINA ANISI

Fen Lisesi Yelken Grubu'nun artık gelenek haline gelen, her mayıs ayında düzenlediği eğitim gezilerinden biri daha 17-20 Mayıs 2007 tarihlerinde yapıldı. Her sene Mart sonu ya da Nisan başına rastlayan kış sonu fırtınası nedense bu sene gezimize rast geldi. Filomuz aşağıdaki (organizatörlerimizden Suat Tülek'in hazırladığı) tabloda da görüleceği gibi beş tekne kırkaltı personelden oluşuyordu. Fırtına FLYG kaptanlarına ve mürettebata zor anlar yaşatmış olabilir, ancak böyle bir deneyimin ben dahil katılan herkesin denizciliğine pek çok şey kattığı kanısındayım.

Gezinin tümünü anlatırsam metin çokuzayacak o nedenle fırtına öncesi geçirdiğimiz pek keyifli ve eğlenceli süreyi atlayarak 19 Mayıs 2007 sabahından itibaren başımıza gelenleri (gerçi fırtına boyunca da neşemiz eksilmedi) anlatmakla yetineceğim.


19 Mayıs sabahı Hayit bükünde

Hayit bükünü terketmeden önce Ortam Restaurant'ın sunduğu internet erişimi sayesinde edindiğimiz hava durumu tahminlerinden keşişlemeden sert hava ile karşılaşacağımızı biliyorduk. Beklentimiz, rotamız boyunca 4 en fazla 5 kuvetinde rüzgarlardı. Rodos açıklarında 6-7 kuvvet bildiriliyorsa da rotamızla fazla ilintili değildi. Planladığımız rota İnce burnu geçip, isteyen teknelerin Datça limanına uğrayıp Datça pazarını gezmeleri, istemeyenlerin Simi üzerinden dirsek büküne varmaları, Datça'ya uğrayanların da daha sonra Simi'de ya da Dirsek bükünde diğelerine katılmaları şeklinde idi. İnce buruna bir mil kalana kadar yer yer 30-35 knot rüzgara karşı zorlanmadan ulaştık. İnce burna yaklaştığımızda, tahminlerin aksine rüzgar 40-45 knotlara ulaşacağını hissettirdi. Datça'ya uğramak, limanın konumu göz önüne alındığında pek anlamlı gözükmüyordu. Diğer tekneler gibi biz de Datça'yı es geçmeye karar verdik. Simi'ye varip dinlenmeye ve havanıin düşmesini bekleyip uygun zamanda çıkıp Dirsek büküne varmayı tasarlıyorduk.

Hava daha da sertlerse sığınılacak nereleri var diye düşünmeye başlamanın zamanı da gelmişti. Kesişleme'den esen fırtına durumunda bulunduğumuz mevki itibariyle sığınılacak yerler Simi Limanı, Datca Limanı, ve Palamut bükü barınağıdır. Datça limanının yarıdan fazlası dalgayı alır, böyle bir havada pek çok tekne Datça'ya kaçacağından kalabalık olur, demirler birbirine karışır, sert havada demir tutturmak da zordur. En dibine kadar giremezseniz adamı geldiğine geleceğine pişman eder. Limanın durumunu öğrenmek için Şeyda'yı aradım. Durum tam da tahmin ettiğim gibiydi. Daha şimdiden liman içinde üç küçük balıkçı teknesi batmış, yunan teknesiyle bir türk teknesi çarpışmış, liman içindeki büyük teknelerin hemen hepsi demir tutturamadıklarından baş iplerini limanın karşı yakasına ve mendireğe baglamışlar limanın girişini kapatmışlardı.

Palamut bükü barınağının girişi de keşişlemeye açıktır. Yeterince deneyimli değilseniz oldukça dar olan ağızda kabaran dalgaları kemereden alıp limana girmek pek çok kaptanı zorlayabilir. Bu durumda tek seçenek -Simi Limanına ulaşmak- kalıyordu. Ya da geriye dönüp taa Knidos'a kadar denizi arkadan almak, Knidos'u dönüp Akçalı limanı diye bilinen tüm güneyli rüzgarlara kapalı olan koya ulaşmak. Bunun için 20 milin üzerinde bir mesafeyi aşmak gerekiyor ki Akçalı'ya hava kararmadan ulaşabilmek şüpheli (Aslında süre konusunda yanıldığımı daha sonra mecburen denizleri arkadan alınca ve çıplak direk, motorsuz 12 knot yapınca anladım). Halbuki Simi kanalına mesafemiz 4-5 mil kadar.


İnce burundan sonra rüzgar daha da serleşti
(İnce burun feneri solda)

Sonunda hava, 45 knot dolaylarında esmeye ve daha da kuvvetleneceğinin işaretlerini vermeye başladı. Belli ki gerçek bir fırtınayla karşı karşıyaydık. Tüm fırtına boyunca ne kendi teknem ne de ekibim için endişelenmedim. Kararımı vermiştim Simi'ye eninde sonunda 2-3 saat içinde ulaşacaktık. Simi'ye yaklaştıkça hem rüzgar şiddeti hem de dalga yüksekliği azalacak, sadece cıvarnaları kollamak yetecekti. Tek derdim sorumluluğunu taşıdığım diğer teknelerdi. Gezimizin başından beri telsizle irtibat kurmakta zorlanıyorduk. Cep telefonlarımız olmasa birbirimizden haberdar olmamız mümkün değildi.

Önder'in katamaranı peşimizde olduğundan göz temasımızı hiç kaybetmedik. Önder beni takip edeceğini zaten söylemişti. Ancak diğer teknelere ulaşmakta oldukça güçlük çekiyorduk. Bona Dea (Anıl)'ın da Simi'ye ulaşmaya çalıştığını, durumlarının iyi olduğunu öğrendik. Ancak Hadar (Tanju) ve Lulu (Reha)'ya telefonla dahi ulaşamıyorduk. Cihazlarda 50 knot peek'leri gördüğümde Hadar ve Lulu için endişelerim arttı.

Benim katamaranın motorlari oldukça küçük, 35 knot rüzgardan sonra hele dalgalar da büyümüşse rüzgara karşı sadece motorla gidebilmem mümkün değil. Bu nedenle camadanlı cenova ile motora yardım ediyoruz ve ancak 2 knot zaman zaman 1,5 knot yol yapabiliyoruz. Kafayı açınca süratimiz 4-5 knota kadar çıkıyor, 3-4 tramolayla Simi'yi tutabileceğiz. Daha ilk tramolaya niyetlendiğimizde cenovanın iskotasını erken kaçırınca cenova deliler gibi çırpınıp raydaki stoperi kırdı. Raydan çıkıp iskota üzerinde kalan koca blok tekneyi ve salon camını dövmeye başladı. İskele kontraya döndüğümüzde bu dövünme sırasında sancak iskota da yelkendeki mapadan ayrılınca tek çare cenovayı sarmak kaldı. Ben başüstüne gidip de furlingi havuzluktan sarmaya çalışan arkadaşlarıma furling ipine asılarak yardim ederken blok da camı kırıp içeri girdi. Cenovasız, ve denizler camdan salona doluşurken denizlere karşı gitmek imkansız hale geldi. Simi'den vazgeçtik. Fırtınayı arkamıza alıp ince buruna yöneldik. Palamut büküne kadar sığınacak yer yok. İşin kötüsü gruptan kopacağız. Dönüp denizi arkadan aldığımızda bizim teknelerden birini iskele açığımızda gördük. Simi rotasındaydi. Ancak dalgalar arasinda Bona Dea mı yoksa Hadar mı olduğunun ayırdına varamadık. Daha önce bizi takibeden catamaran Adhara (Önder)'in de aldanip bizimle birlikte dönmemesi içimi rahatlattı. Dönseler telefonla ulaşıp, benim peşimden gelmek yerine Simi'ye sığınmalarını önerecektim, gerek kalmadı. Bizim dışımızdaki bütün teknelerin 3-4 saatlik bir boğuşma sonunda bu havada en güvenli olan Simi limanıina ulaşacağını tahmin ediyordum, bu da endişelerimi biraz da olsa hafifletiyordu.

Gruptan kopmamak, gerektiğinde irtibat kurabilmek ve durumlarını öğrenebilmek, yardıma gereksinimleri olursa kendimiz ulaşabilmek, kendimiz ulaşamazsak Sahil Güvenliği devreye sokmak benim için çok önemliydi. Bu nedenle Palamut büküne dönmek, barınağa giremezsek Knidos'u dönüp Akçalı'ya ulaşmak hiç işime gelmiyordu. Denizde sadece biz olsaydik hiç tereddüt etmeden Akçalı'ya yönelirdim. Lulu (Reha)'dan hala haber alamamıştık. Sorumluluk duyguları beni başka seçenekler aramaya yöneltti.

Datça ile İnceburun arasında Kargı koyu bulunur. Simi'nin adaboğazına da topu topu 8-8,5 mil mesafededir.Doğu ve güneyli rüzgarlara tümüyle açık olmakla birlikte, güney burnunun arkasında dalgayı bir ölçüde kesecek bir-iki teknelik bir yer vardır.

Gruptan tümüyle kopmamak için rotamı Kargı'ya çevirdim, motorlarımı biraz da olsa dinlendirmek için boşa alıp rölantide çalıştırıyorum. Simi'den uzaklaştıkça rüzgar şiddeti doğal olarak arttı. Denizler ve 50-55 knot rüzgar arkamızda çıplak direkle hızımız 10-12 knot. Kargı koyuna girdik. Benim yerleşmeyi düşündüğüm yerde (yandaki resimde kırmızı nokta ile işaretli), büyücek bir balıkçı motoru debelenip duruyor, kah demir atıyor demir tarıyor, karaya palamar bağlamaya çalışıyor, olmuyor. Yerleşip kendini güvene alabilse biz de kendimize bir yer bulabileceğiz. Adamların ipleri deniz üzerinde sürükleniyor, hemen yanı başımızda küçük sandallar icin olduğu belli, tonoz şamandıraları var. Bunlardan birine uskurumuzu dolasak işimiz bitik. Koyun ortasında demir atmış bir yelkenli demir tarıyor, bir kaç dakika içinde karaya sürükleneceği belli. Balıkçı yerleşsin diye beklerken dalgalar içersinde turlayıp duruyor iplerden uzak kalmaya dikkat ediyoruz. Yelkenli tekne gözümüzün önünde, yakın dostum Ali Hanif'e ait Mesut'un işlettiği Yeşim Bar önünde karaya çıktı. Balıkçı motoru yerinden ayrılmadıkça Kargı'da barınamyacağımızı anladık. (Karaya çıkan teknenin ertesi gün çekilmiş fotografı aşağıda)

Denizleri üzerimizden aşıra aşıra Datça'ya yöneldik. Limana giremiyeceğiz ama Topanca adasının burnunun arkasında nefes alabileceğimiz bir yer biliyorum. Orada fazla tekne bulunmayacağını umuyorum. Gerçekten de vardığımızda Simi'den Datça pazarına yolcu getiren büyük yunan tihrandili dışında oraya demirlemiş tekne yoktu. Sadece iki yelkenli motor üzerinde volta atıp durmaktaydı. Burun arkasına 6m.derinliğe demir atıp, tarayıp taramadığını da kontrol ettikten sonra saatlerdir üzerimizdeki sırılsıklam giysileri degiştirip nefes alma firsatı bulduk.


Topanca adası güneyindeki burun arkasında sığındığımız (Datça arıtması önü) yer.
Yunan trandili ve volta atan bir yelkenli de görüntüde (foto.; Şeyda Sökmen)

Rahata erince diğer teknelerle bağlantı kurma çabalarımız yoğunluk kazandı. Lulu (Reha) sonunda telefonla bize erişebildi. İnce burun civarında çok sert hava yediklerini, ekibin moralinin bozulduğunu ve geri dönmek zorunda kaldıklarını anlattı. Palamut adasının rüzgaraltında motorla dolanıp durduklarını anlattı. Nereye sığınılabileceğini ögrenmek istiyordu. Ya Palamut büküne girecekler ya da rüzgarı arkalarına alıp Knidos'u dolanmaları, hava kararmadan Akcalı'ya demirlemeleri en uygunu idi. Görünüşe göre dalgaların büyüklüğü nedeniyle liman ağzından Palamut bükü sığınağına girmekte çok zorlanacak, Akcalı'ya da hava kararmadan varamıyacaklardı. Bu durumda Knidos'un kuzeyindeki iskandil burnu arkasında üç küçük koydan üçüncüsünün demirlemeye uygun olduğunu orada sorunsuz geceleyebileceklerini anlattım, ne kadarını anladıklarından da emin değildim. Vardığında bana koordinatları mesaj olarak göndermesini istedim. Öyle de oldu. Tam tarif ettigim yerde demirlemişlerdi. Artik Luluyu düşünmemize gerek kalmamıştı.


Bu arada Cenovamızı kullanılabilir hale getirmiş, tekne mürretebatım kırılan camı muşamba ile kapatıp, arkasını da içerden tepsilerle destekliyerek artık salona su girmesini engellemişlerdi. Bir süre sonra Adhara (Önder) ile bağlantı kurduk. Simi'nin batı kıyısında ki girintilerden birinde dalgalardan bir nebze olsun kurtulmuş rahatlamışlardı. Ancak yüksek yamaçtan sert cıvarnalar almaları çok muhtemeldi. Onlara da, ne olursa olsun adaboğazından geçip Simi limanına ulaşmadıkca rahat edemiyeceklerini anlatmaya çalıştım. Kısa bir süre sonra Bona Dea (Anil)'ın Simi limanında mazot iskelesine bağlandıkları ve yanlarında Hadar (Tanju)'in olduğu haberi geldi. Meğerse Tanju'nun telefonu ıslandığından ulaşamıyormuşuz. Diğer teknelerin emniyette olduğunu öğrenmek hepimizi çok rahatlattı. Artık tekilamızı doyasıya içmemek, Feryal'in aşk hikayelerini dinlememek, Melek'in psikoanaliz oyunlarını oynamamak için bir neden de kalmamıştı.

Karadaki dostlardan (Ali Hanif) hava raporunu aldık. Rüzgar gece yarısına doğru, önce kıble sonra lodos ve en sonunda da batıya dönerek iyice hafifleyecekmiş. Reha'ya durumu bildirdik. Sabah erken çıkarlarsa grubu yakalayabileceklerini anlattık. Biz de keyifli sohbetlerle yemeğimizi ve içkilerimizi tüketirken havanın durulup oturmasını bekledik. Gece yarısından sonra rüzgar drise edip iyice düştü. İkincim Hürsel ve Turhan dışında herkes kamarasına girip yattı. Saat iki civarında demir alıp Dirsek (Ağıl) büküne rahat bir havada, zaman zaman sağanak yagmur altında dümen tuttuk. Sabah saat 4:30 de zifiri karanlıkta demirledikten sonra uyumaktan başka düşüncem kalmamıştı. Yine de hava aydınlanıp demir yerimizi görmeden uyuyamadım.

Teknemde tek bir an bile panik yaşanmamış olması, (içlerinde hiç deneyimi olmayanlar hatta yüzme bilmeyenler olduğu halde) tüm ekibimin soğuk kanlılığı, bana olan güvenlerini ve gerçek bir ekip ruhunu hiç bir an kaybetmemiş olmaları, dahası coşku ve neşelerini bile yitirmemeleri, her biriyle gurur duymama, kendime olan güvenimi pekiştirmeme neden oldu. Bu vesile ile herbirine tek tek tesekkür etmek isterim.
Her ne kadar dalgalar 50-60 knot rüzgarın hakkını verecek boyutlara erişme fırsatını bulamadıysa da yaşadığımız (9, zaman zaman 10 kuvetinde) gerçek bir fırtına deneyimidir. Sanıyorum Simi önlerine varan tekneler bizim Datça açıklarında karşılaştığımız kadar şiddetli rüzgarlarla karşılaşmadılar. Daha beter pek çok fırtına yaşamış olmama rağmen hiç bir seferinde bu kadar çok sayıda insanın sorumluluğunu omuzlarımda hissetmemiştim. Bu nedenle, bu fırtınanın benim için de yeni ve oldukça eğitici dersler çıkartığım bir deneyim olduğunu söylemek isterim. Önümüzdeki turlarda her sabah demirleri vira etmeden önce skipperlerle, karşılaşılabilecek olası durumlar hakkında ve yöre özellikleri ile ilgili bir brifingi ihmal etmemeliyiz. (Yandaki resim rüzgar peeklerinin true-61 knot'a ulaştığını göstermekte)

Tüm skipperleri ve ekiplerini geziyi ufak tefer tıbbi sorunlar dışında kazasız belasız atlattıkları için candan kutlarım, Kendileriyle gurur duysunlar. Kaptanın da tayfanın de iyisi fırtınada belli olur. Her fırtına insanı ustalığa daha yaklaştırır denize saygıyı pekiştirir. Umarım herkes için bu deneyim yeterince eğitici olmuştur. Zaten FLYG gezilerinin bir amacı da bu degil mi?

Sonsöz;

Hava durumu tahminleri her zaman doğru olmayabiliyor. Adından da anlaşılacağı gibi bu raporlar tahmin. Özellikle kısa süreli ve oldukça lokal (sınırlı bir alanda) oluşan hava durumu degişikliklerinin önceden tahmini oldukça zor. Datça açıklarında oluşan rüzgar, tahminlerde verilen değerlerin kat kat üzerinde cereyan etti. Bodrum'dan Marmaris'e tüm yöre göz önüne alındığında, en çok zarar Datça'da oluşmuş ( Tüm ahşap iskelelerin yıkılması, liman içinde çarpışma, limandaki pekçok teknenin hasar görmesi, üç balıkçı teknesinin batması, Kargı'da bir teknenin karaya vurması, Simi'den gelen yunanlıların bir gece Datça'da mahsur kalmaları vs gibi). Genel hava tahminleri dışında kendi gözlemlerinizle de hava hakkında (özellikle raporlarda bulmakta zorlanabileceginiz lokal degişikliklerle ilgili) tahminlerde bulunabilmekte yardımcı olabilmek amacıyla, iki yazı yayınlamıştım. İlgilenenlerin okumasında yarar vardır kanısındayım ( "Barometre ile hava Tahmini", "Bulutları Okumak"). Ayrıca ilgi duyanlar "Fırtınada Yelken Seyri" başlıklı yazımdan da yararlanabilirler.

Benim 40 yılı aşkın deneyimlerimin neredeyse hemen hepsi ("Bir Fırtına Anısı" yazımdaki gibi) değişik boyut ve tipteki yelkenli teknelerde tek başıma edinilmiş deneyimlerdir. Bu FLYG gezisi filo halinde seyir sırasında nelere dikkat edilmesi, nasıl bir strateji güdülmesi, tekneler arası iletişimin ne kadar önemli olduğu hakkında bana pek çok şey ögrettiği ve eksiklerimi yüzüme vurduğu için çok değerli oldu.

Sevgiler,
31 Mayıs 2007
© Dr.Korhan Sökmen
http://catamaranvega.com